Ahmet Hamdi ATALAY - AKGÜN TEKNOLOJİ Yönetim Kurulu Başkan Vekili

Röportaj SAVTÜRK Dergi'si Mart-Nisan 2021 sayısında yayınlanmıştır.

30 Mayıs 2021

Ahmet Hamdi ATALAY - AKGÜN TEKNOLOJİ Yönetim Kurulu Başkan Vekili

 

SAVTÜRK Dergi'si Mart-Nisan 2021 sayısında yayınlanmıştır.

“Yeni Teknolojilere Sahip Olmak Gelişmişlik ve Güvenlik İçin Bir Zorunluluk”

Yeni dünya düzeninde ülkelerin gelişmişliğini teknoloji-bilgi birlikteliğinin belirleyeceğine dikkat çeken Ahmet Hamdi Atalay, bilgi yollu oluşan yeni yıkıcı teknolojilere sahip olmanın hem gelişmişlik hem de ülke güvenliği noktasında kritik değer taşıdığını ve bunları devreye alamayan ülkelerin, rekabetçi sistem içinde yer  alamayacağının  altını çiziyor.

Akgün Teknoloji Yönetim Kurulu Başkan Vekili Ahmet Hamdi Atalay, Ar-Ge ve inovasyona değer vermenin ve bu alanlara yatırım yapmanın büyük önem kazandığını ve bu iki kavramın rekabetçi düzeni yeniden şekillendirdiğini belirtiyor. “Türkiye’yi kurtaracak olan teknoloji ve inovasyondur” diyen Atalay, özellikle bilgi ve iletişim teknolojilerinin bu noktada büyük bir önem taşıdığını aktarıyor. 5G, robotik, sanal gerçeklik gibi yıkıcı teknolojilerin dünya sahnesinde liderliği ve sıralamayı yeniden şekillendirdiğini aktaran Atalay, ülkelere ve kurumlara asıl gücü ve ilerlemeyi sunacak olanın, bilgi-teknoloji birlikteliğinden geçtiğinin altını çizerek, nitelikli istihdamın yetişmesine ve eğitimin önemine dikkat çekiyor.

Bundan sonraki süreçte “özel sektör”ün ticarileşmede ve ihracat atağında lokomotif güç olacağına vurgu yapan Atalay, savunma sanayii de dahil olmak üzere devlet güdümlü kurumların özel sektör iş birliklerini artırmasının daha büyük başarılar getireceğini söylüyor.

SAVTÜRK: Geçtiğimiz yıl, pek çok alan için zorlayıcı olsa da teknolojinin artan önemi birçok sektörü kazançlı kıldı; Ar-Ge, bilişim ve IT gibi. Siz yılı kendi adınıza nasıl değerlendirdiniz?

A. Hamdi Atalay: Bir yılı dolduran COVID-19 salgın süreci, tüm dünyada insanların sosyal ve iş hayatlarını bir daha geri dönülmeyecek şekilde değiştirdi. Eğitimden ticarete, eğlenceden iş hayatına bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımı büyük bir artış gösterdi. Uzaktan eğitim ve uzaktan çalışma artık yeni normal haline geldi.

Zorluk zamanları aynı zamanda fırsat anlarıdır. Bu yeni dönem özellikle teknoloji ile uğraşanlar için önemli fırsatlar ortaya çıkardı. Salgın süreci, dijital dönüşümü olağanüstü boyutta hızlandırdı; bu konuda bir yılda belki 10 yıllık gelişme sağlandı.

Ar-Ge ve inovasyonun öneminin farkında olan ve bu konuya önem verip yatırım yapan şirketler, bu dönemde kendilerine yeni fırsatlar oluşturdular. Başkaları kabuğuna çekilip küçülürken onlar büyüdüler. Örneğin benim Yönetim Kurulu Başkan Vekilliği’ni yapmakta olduğum Akgün Teknoloji, bu dönemde Ar-Ge projelerine hız verdi, yapay zeka ve otonom sistemler konusunda yeni yatırımlar yaptı, yeni ürünler geliştirdi. Rakipleri işten çıkarmalar yaparken Akgün, ekibini daha da güçlendirdi ve böylece yurt dışı ve yurt içi pazar payını önemli ölçüde artırdı.

SAVTÜRK: Akgün, ortaya koyduğu teknolojik yeniliklerle Türkiye’nin millileşme hedefine nasıl ve hangi yönden bir katkı sunuyor?

A. Hamdi Atalay: Bilgi ve iletişim teknolojileri alanında faaliyet göstermek üzere 1986 yılında kurulan ve 2012’den bu yana Ar-Ge merkezi olarak hizmetine devam eden Akgün, geliştirdiği sağlık bilgi sistemleri üretiminin yanı sıra, bilgi teknolojileri (IT) konusunda Ar-Ge, yazılım üretim, eğitim ve destek hizmetleri, ağ, iletişim ve bilgi güvenliği teknolojileri danışmanlığı ve medikal IT danışmanlık hizmetleri vermektedir.

Kurulduğu günden bugüne, tamamen yerli ve milli imkanlarla geliştirdiği ürün ve çözümleri ile Türkiye’nin dijital dönüşümünde önemli katkılar sunmaktadır. 650’den fazla çalışanı, güçlü iş ekosistemi ile Türk mühendisleri tarafından geliştirilmiş “yazılım yoğun” teknolojik ürünleri Türkiye’nin her tarafına yayılmış durumdadır. Hiçbir dışa bağımlılığı olmayan, tasarımı ve fikri mülkiyet hakları tamamen kendisine ait olan bu ürün ve çözümleri ile Akgün Teknoloji, Milli Teknoloji Hamlesi’nin en önde gelen oyuncularından biridir.

Hiçbir dışa bağımlılığı olmayan, tasarımı ve fikri mülkiyet hakları tamamen kendisine ait olan ürün ve çözümleri ile Akgün Teknoloji, Milli Teknoloji Hamlesi’nin en önde gelen oyuncularından biridir.

Türkiye’de ve uluslararası pazarlarda yüksek teknolojiye sahip ürün ve çözümler sunan Akgün, ürünlerinin yerli ve milli olduğunu “Yerli Malı Belgesi” ile de tescillemiştir. Kendi geliştirdiği özgün ürünleri İngilizce, Arapça, Rusça gibi çoklu dil destekli olup, ulusal ve uluslararası kalite akreditasyonlarına sahiptir. Akgün, uyguladığı uluslararası kabul görmüş iş modeli ve CMMI Level 3 ile belgelendirilmiş iş süreçleriyle alanında Türkiye’nin ve bölgemizin en önde gelen teknoloji firmalarından biridir. 

SAVTÜRK: Akgün’ün amiral gemisini hangi sektör oluşturuyor? Ortaya koyduğunuz ürünler ve inovasyonlar savunma sanayiine nasıl dokunuyor?

A. Hamdi Atalay: Türkiye’nin dijital sağlık dönüşümünün öncü firmalarının başında gelen Akgün, bu alanda pek çok konuda ilkleri gerçekleştirdi. Erken teşhis ve önleyici sağlık çözümleri ile ulusal ve uluslararası arenada ilkleri gerçekleştiren Akgün; son dönemde teknolojinin en ileri uygulamaları arasında olan bilgisayar destekli tanı ve yapay zeka uygulamalarını insanlığın hizmetine sunmuş bulunmaktadır.

Akgün Dijital Hastane konsepti ile işletmelerin verimliliğini artırabilecek, tıbbi hataların azaltılmasına destek olabilecek ve veriye dayalı yönetim sağlayabilecek evraksız hastane ve “HIMSS EMRAM Stage 7” kriterlerine tam uyumlu ürün ve çözümler sunmaktadır.

Bugüne kadar sivil alanda geliştirdiğimiz ürünlerimiz ve oluşturduğumuz yetkinliklerimiz ile savunma alanında da rekabetçi ve inovatif ürün sunma yeteneğine sahibiz.

Geçmiş dönemde savunma sanayii, araştırma ve geliştirmenin yoğun olduğu ve bu sektörde geliştirilen teknolojilerin başka sektörlere ürün geliştirmek için kullanıldığı bir endüstriyken, son dönemde bu anlayış hızla değişmektedir. Bu yeni durum, bilgi ve iletişim teknolojileri alanının öncü firmalarından biri olan Akgün Teknoloji’ye de önemli fırsatlar sunmaktadır. Bugüne kadar sivil alanda geliştirdiğimiz ürünlerimiz ve oluşturduğumuz yetkinliklerimiz ile savunma alanında da rekabetçi ve inovatif ürün sunma yeteneğine sahibiz.

Akgün Teknoloji olarak, CMMI Modeli Olgunluk Seviyesi-3, ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi, ISO 27001 Bilgi Güvenliği Yönetim Sistemi, OHSAS 18001 İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi, ISO 13485 Tıbbi Cihazlar Kalite Yönetim Sistemi, TS ISO/IEC 25051 Satışa Sunulan Yazılım Ürünlerinin Kalitesi vb. olmak üzere, alanımız ile ilgili gerekli tüm sertifikasyonlardan geçmiş ve bunu belgelendirmiş bir firmayız.

Türk savunma sanayii son 20 yılda önemli mesafeler katetti ancak özellikle malzeme teknolojilerinde, yüksek güçlü motor ve güç aktarma organları gibi alanlarda dışa bağımlılığımız devam etmektedir.

SAVTÜRK: Uzun yıllardır savunma sanayiinde hizmet veren, sektörün gelişimine ışık tutmaya çalışan biri olarak öncelikle sektörün bilgi teknolojileri, inovasyon ve Ar-Ge noktasındaki ilerleyişini nasıl okuyorsunuz, sektör şu an nerede duruyor?

A. Hamdi Atalay: 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrası oluşturulan Türk savunma sanayii, kurulduğu günden beri sürekli bir gelişme kaydederek yabancı firma ürünlerinin tamir ve bakımı, lisans altında üretimi, bazı değişikliklerle üretimi şeklinde ilerlerken, özellikle son 20 yılda kendi ürünlerini ve teknolojisini geliştirme şeklinde bugünkü seviyesine ulaşmıştır. 1975’te ASELSAN, 1982’de HAVELSAN, 1985’te TUSAŞ, 1987 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı (TSKGV) ve 1988 yılında ROKETSAN’ın kurulması ile dünyaya örnek olabilecek bir savunma sanayii oluşturulmuştur. 1985 yılında kurulan bugünkü adıyla T.C. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyaçları doğrultusunda bu alanın yönlendirilmesi ve geliştirilmesinde önemli görevler üstlenmiştir.

Devletimizin yakın desteği, Sayın Cumhurbaşkanımızın özel himayelerine almasının da etkisi ile savunma sanayiinde önemli gelişmeler sağlanmış, yerli katma değer artırılarak dışa bağımlılık önemli ölçüde azaltılmıştır. Ar-Ge konusunda önemli yatırımlar yapılarak ve Türkiye’nin teknolojik kapasitesi geliştirilerek, yerli ve milli ürünler TSK envanterinde yerini almaya başlamıştır. Ancak daha alınacak çok yol var; özellikle malzeme teknolojilerinde, yüksek güçlü motor ve güç aktarma organları gibi alanlarda dışa bağımlılığımız devam etmektedir.

SAVTÜRK: Türk savunma sanayiinde temel omurgayı vakıf şirketleri oluştursa da özellikle son 20 yıllık dönemde özel sektörün de agresif bir ilerleme kaydettiği görülüyor. Devlet-özel sektör iş birliğinde donanımsal gücün birleşimi savunma endüstrisini nereye taşıdı?

A. Hamdi Atalay: Dünyada endüstrinin lokomotifi artık “özel sektör”dür. ABD’de yıllardır uzay çalışmalarını NASA yürütürken, artık bu alanda özel firmalar öne çıkmaya başlamıştır. Almanya’da 2015 yılında yapılan bir düzenleme ile savunma için özel üretim yapan firmalar yerine sivil ihtiyaçlar için çalışan (örneğin otomotiv ve bilişim) firmaların, askeri ihtiyaçları da karşılayacakları bir modele geçilmiştir.

Savunma ihtiyaçlarının karşılanması için savunma alanında çalışan devlet firmaları yerine verimlilik, maliyet ve teslimat süreleri açısından daha etkin olduğu açık olan özel sektör firmalarının ağırlığının artması, aklın ve ekonominin gereğidir. Savunma ve güvenliğin bedeli olmaz denir ama bu konuda da ekonomik aklın gereğini yapmak sürdürülebilirlik için olmazsa olmazdır.

Türkiye’de bunun yapılması normal olandır ve yapılmaktadır. Ancak bu konuda özellikle Savunma Sanayii Başkanlığı’nın daha adil ve öngörülebilir stratejiler geliştirip, düzenleyici rolünün etkinliğini artırmasına ihtiyaç vardır. Son yıllarda ortaya konan başarının sürdürülebilir kılınması buna bağlıdır.

Dünyada endüstrinin lokomotifi artık “özel sektör”dür. Türk savunma sanayii vakıf şirketleri, bu alanda çalışan özel sektör firmalarıyla iş ve güç birliği yaptığında daha da güçlü olacaklardır.

Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı (TSKGV) iştiraki olan vakıf şirketleri (ASELSAN, HAVELSAN, ROKETSAN, TUSAŞ vb.) Türkiye’nin başarı hikayelerinin başında gelmektedir. Bu şirketlerin varlığı Türkiye’yi daha güçlü ve daha güvenli yapmaktadır. Ancak bu şirketlerin verimliliğinin artırılması ve pazarda rekabeti bozucu etkilerinin ortadan kaldırılmasına da ihtiyaç vardır. Türk savunma sanayii vakıf şirketleri, bu alanda çalışan özel sektör firmalarıyla iş ve güç birliği yaptığında daha da güçlü olacaklardır.

SAVTÜRK: Türkiye bugün tasarım, üretim ve mühendisi tarafındaki gücünü ispat etti. Ancak alt yüklenici ve alt sistemdeki komponentlerin üretimi noktasında bağımlılık henüz giderilmiş değil. Bu noktada özellikle KOBİ’ler üzerinde duruluyor. Güçlenecek KOBİ’ler yerliliğin yüzde kaçına tekabül eder?

A. Hamdi Atalay: Günümüz dünyasında hiçbir ülkenin ve hiçbir şirketin her şeyi kendisinin yapması mümkün değildir, doğru da değildir. Ekonomik ve teknolojik olarak daha doğru ürün ve çözümler için ülkelerin ve şirketlerin iş ve güç birliği yapması  kaçınılmazdır. ABD bile dünyanın en güçlü havacılık endüstrisine sahip olmasına rağmen, F-35 uçağını dokuz ülkenin iş birliği ile yapmaktadır.

Bu, şirketler için de böyledir; her işi yapayım diyen şirketler, hiçbir işte en iyi olamazlar. Şirketlerin mutlaka belli konulara odaklanması ve o alanda uzmanlaşarak en iyi olmayı hedeflemesi şarttır. Bunun için de kendi yetkinlik alanları dışındaki konular için başkaları ile iş birliği yapması gerekmektedir. İş ekosistemi kurulması, bu çerçevede dikey uzmanlıklar oluşturulması, genelde KOBİ’lerden oluşacak iş ekosistemindeki firmaların ana yüklenici firmalar tarafından yönlendirilmesi, geliştirilmesi ve desteklenmesi kilit önemdedir.

Daha esnek, daha maliyet etkin ve daha verimli yapılar olan KOBİ’ler, Türk savunma sanayiinin performansına önemli katkılar sunmaktadır.

Türkiye’de de bu yapı mevcuttur; TSKGV şirketleri ana oyuncular, bu alanda çalışan KOBİ’ler ise onların iş ekosistemini oluşturmaktadır. Daha esnek, daha maliyet etkin ve daha verimli yapılar olan KOBİ’ler, Türk savunma sanayiinin performansına önemli katkılar sunmaktadır. KOBİ’lerin sektöre olan bu katkılarının daha da artırılması mümkündür, buna ihtiyaç vardır. Bunun için onların önüne öngörülebilir bir tedarik planı, bazı yatırımları için alım garantisi ve gerektiğinde teknolojik destek verilmesi yeterli olacaktır. 

SAVTÜRK: Yıllardır işin bilişim ve teknoloji tarafından bakan biri olarak, yeni teknolojilerdeki gelişmeleri nasıl değerlendirirsiniz?

A. Hamdi Atalay: Türkiye’yi kurtaracak olan teknoloji ve inovasyondur. Gayri safi milli hasılanın (GDP) büyümesi, ihracatta kilogram başına getirinin (şu anda bir kilogram ihracat karşılığı yaklaşık 1,2 dolar kazanıyoruz) artırılması için teknolojik, hatta yüksek teknolojik ürünler geliştirmeli ve üretmeliyiz.

Her türlü teknolojik ürün bu amaca hizmet eder, ancak bilgi ve iletişim teknolojileri özellikle odaklanılması gereken alan olmalıdır. Çünkü bu alan en hızlı büyüyen; en kolay içine girilebilecek, düşük maliyetle istihdam yaratılabilecek ve katma değerin en yüksek olduğu alandır. Türk insanının bu alana ilgisinin yüksek olması ve Türk mühendislerinin yüksek başarısı bu alana özel ilgi gösterilmesini gerektirmektedir. Ayrıca çağımız bilgi çağıdır ve bu çağın petrolü veridir; artık güçlü olan bilgiye sahip olandır.

Bu nedenledir ki, daha önce görev yaptığım NETAŞ/PROBİL ve HAVELSAN şirketleri ile halen görev yaptığım Akgün Teknoloji şirketlerinde bilgi ve iletişim teknolojileri alanında Ar-Ge ile yerli ve milli ürünler geliştirmeye özel önem verdik. 4G, 4,5G ve 5G mobil haberleşme teknolojileri; yapay zeka, siber güvenlik, artırılmış ve sanal gerçeklik (AR, VR), kurumsal kaynak yönetimi (ERP), otonom/insansız sistemler, güvenli mobil haberleşme, video konferans vb. çok sayıda konuya önemli yatırımlar yaptık ve çok sayıda yerli ve milli ürünü kullanıma sunduk. Bu konularda yazılımdan donanıma dışa bağımlılığı önemli büyük ölçüde azalttık; ulusal güvenlik açısından hayati öneme sahip siber güvenliğin sağlanmasına önemli katkılar sunduk.

SAVTÜRK: Yazılım, 5G, siber, robotik gibi alanlarda ne durumdayız, buradaki gecikme ulusal güvenlik adına ne gibi tehditler doğurur?

A. Hamdi Atalay: Yıkıcı teknolojiler olarak adlandırılan yapay zeka, bulut bilişim, büyük veri, AR/VR, robotik vb. konular, önümüzdeki 10 yılda dünya ülkelerinin sıralamasını değiştiren, liderliği belirleyen ana unsurlar olacaktır. Artık ülkelerin gelişmişlik düzeyi ve gücü bu konulardaki yetenek ve varlıklarına göre belirlenecektir. Bu teknolojilere sahip olmayan ve bu konularda dışarıya bağımlı olan ülkeler, kendi verisine hakim olamayacak, her şeyiyle başkalarına teslim olmak zorunda kalacaklardır. O nedenle bu teknolojilere sahip olmak ulusal güvelik açısından da hayati öneme sahiptir.

Dijital dönüşüm olarak adlandırılan bu teknolojilerin kurumsal kullanımı konusunda geride kalan ülkeler, az gelişmiş ülkeler olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla, yıkıcı teknolojilerin yerli ve milli imkanlarla geliştirilmesi, en az dışa bağımlılıkla bu teknolojilerde ürün ve çözümler geliştirilmesi ve kullanılması hem Türkiye’nin gelişmesi ve büyümesi hem de güvenliği için bir zorunluluktur. 

Yetişmiş insan kaynağı eksikliği ve eğitim sistemimizin yıkıcı teknolojilere uygun insan yetiştirmekten uzak olması en önemli zayıflığımızdır.

Türk mühendisleri, dünyanın en iyi mühendisleridir; özellikle yazılım konusu Türk insanının kafa yapısına çok uygundur. Bu nedenle Türkiye’nin bu konularda yapabileceklerinin sınırı yoktur, hayallerimizle sınırlıdır. Ancak yetişmiş insan kaynağı eksikliği ve eğitim sistemimizin yıkıcı teknolojilere uygun insan yetiştirmekten uzak olması en önemli zayıflığımızdır.

SAVTÜRK: Bundan sonraki süreçte artan teknolojik yoğunlukla beraber, Türkiye, bilişim ve savunma sanayii adına ne gibi dönüşümler bekliyorsunuz?

A. Hamdi Atalay: Bilgi ve iletişim teknolojileri askeri ve sivil tüm sektörlerde yoğun olarak kullanılmakta olup önümüzdeki dönemde siber güvenlik, elektronik harp (EW) ve C5ISR konseptlerinin kullanımının artması ile elektronik ve yazılım giderek yaygınlaşacaktır.

Savunma alanında tüm dünyada ve NATO’da yaygınlaşmakta olan C5ISR (komuta, kontrol, iletişim, bilgisayarlar, siber güvenlik, istihbarat, gözetim ve keşif) konseptinin dayandığı teknolojik altyapı çok büyük ölçüde bilgi ve iletişim teknolojileridir. Önceki dönemlerden farklı olarak son yıllarda bu teknolojik alanlarda araştırma ve geliştirme faaliyetleri ağırlıklı olarak savunma sektörü dışında yapılmakta olup geliştirilen ürünler savunma alanında da kullanılmaktadır. Batılı ülkelerin ve NATO’nun da bu yönde yönlendirmeleri söz konusudur. Bu yolla savunma alanına daha maliyet etkin ve daha hızlı ürün tedariki mümkün olabilmektedir.

Türk savunma sanayiinin de bu değişime ayak uydurmasını bekliyor ve umuyorum. Sadece savunma konusunda çalışan firmalar yeterince inovatif, verimli ve maliyet etkin olamamaktadır. Üretim miktarlarının azlığı nedeniyle birim maliyetler çok yüksek olabilmektedir; oysa, geliştirilen ve üretilen ürünlerin başka sektörlerce de kullanılmasıyla miktar ekonomisinden yararlanmak mümkün olabilecektir.

Özellikle bilgi ve iletişim teknolojilerinin neredeyse aylar mertebesinde değiştiği ve geliştiği günümüz dünyasında 10-15 yıl süren projeler artık kabul edilebilir değildir. Daha hızlı ve çevik olunabilmesi için gelişmiş ülkelerde artık savunma sanayii, sivil sanayi ayrımı ortadan kalkmakta; teknoloji ve yetkinlik bazlı odaklanma ile hem sivil hem de savunma ihtiyaçlarına uygun ürün geliştiren ve üreten firmalar öne çıkmaktadır. Bu dönüşüm daha rekabetçi ve sürdürülebilir bir sanayinin oluşmasını sağlayacaktır. 

Diğer Haberler
Savunma Sanayi

ASELSAN'dan VIP koruma

ASELSAN, drone-mini/mikro İHA ve el yapımı patlayıcı gibi tehditleri etkisiz hale getirecek KANGAL Karıştırma/Köreltme Sistemi'nde ilk teslimatı gerçekleştirdi.